Bir çocuğun sessiz bakışı, enkaz altında bir annenin eli, ambulans sirenlerine karışan çığlıklar…
Gazze’de yaşananlar artık ne bir çatışma ne de bir savaş. Bu, bir halkın sistemli ve alenen yok edilişidir. Adı konmamış bir soykırımdır.
Gözümüzün önünde, canlı yayınlarla, saniye saniye bir halk siliniyor. Evler yıkılıyor, okullar bombalanıyor, hastaneler hedef alınıyor. Üstelik tüm dünya bunu izliyor. Sadece izliyor… Kimi "tarafsız", kimi "denge gözetiyor", kimi ise açıkça destekliyor.
Gazze’de bugün itibariyle on binlerce sivil hayatını kaybetti. Yarısı çocuk…
Yani bu bir "çatışma" değil, bir kıyım.
Bir "karşılıklı gerilim" değil, tek taraflı bir yıkım.
Sivil halkın üzerine atılan her bombada, uluslararası hukuk da, vicdan da, insanlık da yerle bir oluyor. En temel insani haklar ayaklar altına alınıyor.
Ama ne acıdır ki, bu çağda bile bazı hayatlar diğerlerinden daha değersiz görülüyor.
Sessizlik bir suç ortaklığıdır.
Bugün Gazze için susanlar, yarın başka halklar katledilirken söz söyleme hakkını yitirmiş olacaklar. İnsanlık vicdanı sınanıyor ve bu sınavdan ne yazık ki çoğumuz sınıfta kalıyoruz.
Gazze sadece bir coğrafya değil; direnişin, sabrın ve insan kalabilmenin adı.
Orada yaşamaya çalışan her çocuk, bu dünyanın hâlâ kurtarılabilir olduğunu hatırlatıyor bize.
Biz sustukça, karşımızda sadece bir devletin zulmü değil, aynı zamanda suskunlukla meşrulaşan bir sistemin örgütlü kötülüğü var. O yüzden bugün ses çıkarmak, sadece Filistin için değil, insanlık için zorunluluktur.
Bugün Gazze’de ölen sadece insanlar değil;
Umut ölüyor, vicdan ölüyor, insanlık ölüyor.
Ve biz ya bu ölüme sessiz kalacağız…
Ya da tarih bir gün bizim de sustuğumuzu yazacak.
Murat AVCI
Yorum Yazın